Aksiyon, sinemanın en popüler türlerinden birisi. Dolayısıyla da aksiyon filmlerinin hem bütçeleri hem de hayranları oldukça fazla. Netflix izleyicileri için de durum farklı değil. Durum böyle olunca platform her yıl yüksek bütçeli filmler yayınlıyor. Bu filmlerde de Hollywood’un yıldızlarına yer veriyor.
Deadpool’un yıldızı Ryan Reynolds’un filmi 6 Underground ve Thor ile yıldızlaşan Chris Hemswoth’ün filmi Extraction gibi filmleri sıralayabiliriz. Netflix’in bu listeye eklediği son filmi Charlize Theron’un başrolde olduğu fantastik aksiyon filmi The Old Guard oldu. Film, ülkemizde aksiyon sahnelerinden çok baklava sahnesi ile konuşuldu. Ancak bugün Theron gibi baklavayı incelemek yerine filmi inceleyeceğiz.
Netflix’in aksiyon filmi The Old Guard:
- Yönetmen: Gina Prince-Bythewood
- Tür: Aksiyon, Fantastik
- Oyuncular: Charlize Theron, Chiwetel Ejiofor, Beth Kono, Dana Goldberg, David Ellison, Don Granger,
Mitolojik efsane İskitli Andromache (Charlize Theron) ve ona eşlik eden bir grup ölümsüz 21. yüzyılda paralı asker olarak çalışıyorlar. Ekip, yeni bir ölümsüzün varlığını keşfederken, kötü niyetli bir ilaç şirketi de onların varlığını keşfediyor. Ölümsüzlükleriyle yaşamak zorunda kalan paralı askerler, ölümden daha kötü şeyler olduğunu anlayacaklar.
The Old Guard, aksiyon filmi olmasına rağmen toplumsal olaylara da değiniyor:
The Old Guard, aksiyon filmi olmasına rağmen günümüzde yaşadığımız ve geçmişte yaşanan pek çok toplumsal olaya değiniyor. Hristiyanlığın karanlık geçmişini, bağnazlığını anlatıyor. Cadılıkla suçlanan kadınların çektiği işkenceleri anlatıyor. Yönetmenin de kadın olmasından dolayı kadınların ön planda olduğu bir film izliyoruz. Platform, yıllardır uyguladığı çeşitlilik ilkesiyle toplumun her kesimine hitap ediyor. Netflix’in yapımlarında her ırktan, her renkten ve her yaştan insanı görüyoruz. Yeni Ölümsüz Nile ile kadınların da askerlik yapabileceğini gösteriyor. Darısı diğer yayın platformlarının başına diyelim.
Her ne kadar topluma eleştirisi vurucu olsa da The Old Guard kendi içinde kopukluklar ve mantık hataları barındırıyor. Game of Thrones’un son sezonunda izleyicilerin en çok eleştirdiği olay, karakterlerin ışınlanıyormuş gibi yer değiştirmesiydi. Maalesef bu filmde de benzer birkaç olay mevcut.
Charlize Theron'un karakteri Andy, baklavanın ve ölümsüzlüğün verdiği güçten olsa gerek, Güney Sudan’dan Afganistan’a kadar yürüyor. Yüksek güvenlikli Amerikan üssüne girip iki askeri dövüyor. Yetmiyor hem bir askeri hem de bir askeri aracı kaçırıyor. Herhalde üssün ve askerlerin bundan haberleri yok ki herhangi bir kovalamaca izlemiyoruz. Tüm bunlar olurken de ölümsüzler ekibinin çoktan Fransa’ya vardığını görüyoruz. Bunlara, bütçeden kısmak için yapılmış birkaç hile diyebiliriz.
The Old Guard’ın senaryosunda mantık hatalarından başka göze çarpan detaylar da bulunuyor. Senaryo bir yerden sonra tıkandığı için zorlama bir ihanet izliyoruz. Film boyunca bu ihanetin altyapısı örülmüyor. Halinden memnun görünen Booker, orta yaş krizi geçirir gibi artık yaşamak istemediğini pat diye suratımıza vuruyor. Napolyon’la bile savaşmış olan karakterimizin orta yaşları da 200’lü yaşlar. Demek ki ölümsüz bir savaş efsanesi de olsan depresyondan kaçamıyorsun.
Joe ve Nicky’nin aşkını, gözlerine bakarak bile görebilirsiniz:
Charlize Theron, bize tek başına bir aksiyon filmini sırtlayabileceğini geçmişte de gösterdi. Oyunculuğu, Mad Max: Fury Road ile yıllanmış şarap kıvamına geldi. The Old Guard filminde de seyircisini şaşırtmadı. Joe (Marwan Kenzari) ve Nicky (Luca Marinelli) ise güzel bir oyunculukla aşklarını seyirciye hissettirdiler.
Luca Marinelli daha önce Venedik Film Festivali’nden ödülle ayrılmış değerli bir oyuncu. Kendini filmden filme geliştirdiğini görüyoruz. Marwan Kenzari son yıllarda yükselişte olan bir oyuncu. Her iki aktörün de ana dilinin İngilizce olmadığını belirtmekte fayda var. Chiwetel Ejiofor ise filmde çok fazla görünmese de kalitesini bildiğimiz bir oyuncu. 12 Yıllık Esaret ile kariyerinin zirvesini gördü. The Old Guard kaliteli bir oyuncu kadrosuna sahip. Görüldüğü gibi de bütçesinin çoğunu oyunculara ayırdı.
Daha önce Aşk ve Basketbol, Işıkların Ardında gibi yapımlara imza atan Gina Prince-Bythewood, profesyonel anlamda iyi bir iş çıkardı. Bu türdeki ilk denemesi olmasına rağmen sınıfta kalmadı. Yönetmenin kadın olmasından dolayı da kadınların ön planda olduğu bir film seyrettik. Gina, kadınların da süper-kahraman olabileceğini bir kez daha kanıtladı. Umarız bu tür yapımlar çoğalır. Netflix çeşitlilik kampanyasını ve sosyal medyayı cidden iyi yönetiyor.
O kadar hızlı savaşıyor ki biz bile göremiyoruz:
Önceki başlıkta da belirttiğimiz gibi The Old Guard, bütçesinin çoğunu oyunculara ayırdı. Bütçeyi aşmamak için de birkaç ufak hileye başvurdu. Karakterlerin ışınlanması, yüksek güvenlikli bir üsten hem asker hem de askeri araç kaçırması bunlara örnek verilebilir. Bu listeye ekleyeceğimiz başka olaylar da var. Bazı aksiyon sahnelerini izlemedik ya da az izledik. İskitli Andromache, mitolojik bir efsane. O kadar hızlı savaşıyor ki biz bile göremiyoruz.
Düşman askerleri sürekli yerde görüyoruz ama nasıl o hale geldiklerini göremiyoruz. Booker’ın dediğine göre Andy’nin unuttuğu öldürme biçimlerini büyük ordular hala öğrenemedi. Görünen o ki Netflix de hala öğrenemedi. Karakterlerimiz ölümsüz olduğundan dolayı bir iyileşme süreci geçirmeleri ya da yeniden doğmaları gerekiyor.
Bir örnek verecek olursak: Forever dizisindeki ölümsüz öldükten sonra sürekli denizde hayata geliyor. The Old Guard filminde ise karakterlerimiz olduğu yerde kalıyorlar ve yaraları kapanıveriyor. En azından Netflix bu konuda bütçeden kısmadı ve CGI ile filmi izleyebildik. Görsel efektler konusunda da ortalama bütçesi olan bir filmin ne altında ne üstünde. Hatta klasik bir Netflix yapımı diyebiliriz.
Dövüş sahneleri bir John Wick değil tabii ki. Ama 2014’ten sonra çıkan aksiyon filmlerinde hep bir John Wick esintisi hissettik. Yakın dövüş koreografilerine büyük bir katkısının bulunduğunu söyleyebiliriz. “İzleyebildiğimiz” dövüş sahneleri cidden eğlenceli geçiyor. Arkada çalan müziklerle birleşince seyirci birden yükseliyor. Sahneyi mi izleyeyim yoksa Shazam mı açayım diye kararsız kalıyorsunuz.
The Old Guard, film yerine dizi olsaydı daha mi iyi olurdu?
Mitolojik efsanelerden, kötü niyetli ilaç firmalarına. Yeni nesil paralı askerlerden, insanların insanlara yaptığı kötülüklere... The Old Guard konu itibariyle oldukça geniş bir alanı kapsıyor. Ölümsüzler ekibinin insanlığı kötü etkileyebilecek olayları engellediğini görüyoruz. Tabii ki hal böyle olunca seyircinin aklına “Acaba dizi olsaydı daha mi iyi olurdu?” sorusu geliyor.
Senaryo, kahramanlarımızın dünya çapındaki operasyonlarını izleyeceğimiz onlarca sezonluk güzel bir aksiyon dizisi çıkartabilecekken orta-düşük bütçeli bir filmle harcanmış. En basitinden İskitli Andromache’nin geçmişte yaşadıklarıyla ilgili bir spin-off bile çekilebilir.
Netflix son yıllarda 6 Underground, Extraction, Polar ve Bright gibi aksiyon filmleri yapıyor. Bunun sebebi de şirketin James Bond gibi bir marka yaratmak istemesi diyebiliriz. The Old Guard genel olarak, senaryosu, oyunculukları, aksiyon sahneleri ve görsel efektleri ile ortalama bir aksiyon filmi. Baklava sahnesi ise bu görüşümüzü değiştirmiyor...