Zihin ve beden arasındaki bağlantı uzun yıllardır insanların kafasını kurcalayan bir konu. Bir insanın gerçekten üzüntüden ölmesi mümkün olabilir mi? Veya sağlam kafa gerçekten sağlam bir vücutta mı bulunur?
Bilim insanları bir süredir zihinsel ve fiziksel sağlık arasındaki ilişkileri inceliyorlar. Bu ilişkilerden birisinin de çağımızın hastalığı diyebileceğimiz depresyon ve kalp hastalığı arasında olabileceğinden şüpheleniliyor. Peki, depresyon ile kalp hastalığı arasında gerçekten bir ilişki olabilir mi? Yeni bir araştırma, bu sorunun cevaplanmasına katkıda bulunuyor.
Daha yüksek kalp hastalığı olan kadınların depresyona yakalanma riski de daha yüksek
Araştırmalara göre genel kalp hastalığı olan kişilerde depresyon, genel popülasyondakilere kıyasla daha yaygın bir şekilde kendisini gösteriyor. Dahası, uzun yıllar boyunca takip edilen fiziksel olarak sağlıklı olan kişiler arasından yüksek depresif semptomları olanların, depresyonu olmayanlara göre kalp hastalığına yakalanma olasılığının daha yüksek olduğu bildiriliyor.
Bunlara ek olarak akut kalp hastalığı olan kişilerde depresyonun, yalnızca kalp hastalığından değil, herhangi başka bir nedenden ötürü daha fazla kalp krizi ve ölüm riskinin artmasıyla ilişkili olduğu da biliniyor. Ancak çok az araştırmanın bu durumun tam tersi olabileceği açısından, yani aslında depresyona sebep olan şeyin kalp hastalıkları olabileceği açısından ele aldığı biliniyor. Yeni yayımlanan araştırmada da kalp hastalıkları ve depresyon bağlantısını tam olarak bu açıdan ele alıyor.
İspanya'daki Granada Üniversitesi'nden Sandra Martín-Peláez ve meslektaşları, 55 ile 75 yaş arasındaki kişilerde kardiyovasküler risk faktörleri ile depresyon arasındaki bağlantıyı araştırmak için kişinin kalp hastalığı, felç ve tip 2 diyabet riskini artıran metabolik sendromdan muzdarip insanlara odaklandı. Bu çalışmanın katılımcıları, aynı zamanda Akdeniz diyetinin aşırı kilolu veya obez ve metabolik sendromu olan insanlar üzerindeki etkilerini analiz eden daha geniş bir araştırmada da yer alıyordu.
Diğer çalışmaların katılımcıları ise kalori kısıtlı Akdeniz diyeti ve fiziksel aktivite programı uygulayan bir gruptan ve fiziksel aktivite programı olmaksızın sınırsız Akdeniz diyeti uygulayan diğer gruptan oluşmaktaydı. Sonuç olarak asıl çalışmasının temel analizine 6.500'den fazla katılımcı dahil edildi ve iki yıl sonra 4.500'den fazla kişi takip edildi.
Kalp hastalığı için ana risk faktörlerini belirlemek adına araştırmacılar, sağlıklı insanları zaman içinde takip ederek geliştirilen köklü Framingham risk skorunu kullandılar ve katılımcıları on yıl içinde kalp krizi geçirme veya kalp hastalığından ölme açısından düşük, orta veya yüksek riskli olarak sınıflandırdılar.
Katılımcılara başlangıçta ve ardından iki yıl sonra anketler kullanarak depresif belirtileri soran araştırmacılar, başlangıçta veya takipte kardiyovasküler risk ile depresyon arasında anlamlı bir ilişki bulamadı. Yani genel olarak bakıldığında kalp hastalığı riski daha yüksek olan katılımcıların depresyona sahip olma veya depresyon geliştirme olasılığı normalden daha yüksek değildi.
Verileri cinsiyete göre analiz ettiklerinde başlangıçta daha yüksek kardiyovasküler riski olan kadınların depresyon belirtileri gösterme olasılığının daha yüksek olduğunu tespit etmiş olsalar bile araştırmacılar, bu durumun takipte ne erkekte ne de kadınlarda bu şekilde olduğuna dair herhangi bir şey tespit etmediler.
Ortalama olarak bakıldığında ise tüm katılımcıların depresyon puanlarının iki yılda azalmış olduğu tespit edildi. Buna göre düşük kardiyovasküler riski olanlar ve müdahale grubundakiler için depresyon puanları daha fazla düşmüştü.
Bu çalışmadan elde edilen bulgularını net bir şekilde ne anlama geldiğini anlamak açıkçası şimdilik zor. Araştırmacılar verileri birkaç farklı şekilde analiz etti; ancak genel olarak hep tartışmalı sonuçlar elde edildi. Buna göre kesin olan tek sonuç, kalp hastalığı olan kadınların, kalp hastalığı olan erkeklere göre daha yüksek depresyon seviyelerine sahip olmasıydı ki genel popülasyonda kadınların erkeklerden daha yüksek depresyon oranına sahip olduğu göz önüne alındığında bu da beklenen bir sonuçtu.
Depresyon ve kalp hastalığının neden bağlantılı olduğu düşünülüyor?
Her ne kadar bu çalışma, kalp hastalığı riskinin daha yüksek depresyon geliştirme riski ile ilişkili olduğuna kesin bir kanıt sunamasa da, kalp hastalığı ve depresyonun bağlantılı olduğunu gösteren hali hazırda var olan güçlü bir kanıt grubuna katkıda bulunuyor. Bu ilişkinin, bir dizi davranışsal ve biyolojik faktör ile açıklanması mümkün olabilir gibi gözüküyor. Hem depresyon hem de kalp hastalığı riskinde ortak olan bazı biyolojik faktörler ise şu şekilde öne çıkıyor:
- artan inflamasyon
- endotel disfonksiyonu
- değişen otonom sinir sistemi aktivitesi
- kan trombosit fonksiyon bozukluğu
Bunlara ek olarak düzenli fiziksel aktivite, sigara içmemek ve sağlıklı beslenmek gibi sağlıklı yaşam tarzı faktörlerinin hem kalp hastalığına hem de depresyona karşı koruyucu olduğu; buna karşılık sağlıksız yaşam tarzı faktörlerinin de artan kalp rahatsızlığı ve depresyon riski ile ilişkili olduğu da biliniyor.
Öte yanda bu çalışmanın, kalp hastalığı olan ve kalp hastalığı riski taşıyanlarda potansiyel depresyon tedavilerinde kullanılmak üzere diyet ve yaşam tarzının daha fazla araştırılması için umut verici olduğu ifade ediliyor.