Çok eski zamanlarda, fotoğraf makinelerinden bile önce, yapılan insan çizimlerinde gülümsemelerin inanılmaz oranda nadir olduğunu görürüz. Bu, daha sonradan karşımıza çıkan fotoğrafçılıkta da fark edebileceğimiz derecede yaygındı. Öyle ki herhangi bir mutluluk ibaresi göstermeyen yüzler yüzünden çoğu kişi, eski dönemlerde yaşayanların tamamını mutsuz sanabiliyor.
Fakat iş pek de düşündüğümüz gibi değil. İnsanlar (fotoğraf makinesinin ilk ortaya çıktığı) 1800 yıllarında da günümüzdeki gibi mutluydu. Peki o zaman neden bu mutluluğu fotoğraflara aktarmadılar? Gelin birlikte bakalım.
Ama önce…
“1800’lü yıllarda insanlar mutluydu” cümlesini günümüzdeki mutlulukla bağdaştırmak gerek. Ülkelerin belli sorunları, savaşlar, krizler vb. olabilir fakat bunlar, gülümsemek gibi doğal bir tepkiyi ortadan kaldıramaz.
Çünkü gülmek bir tepkidir; sürekli yüzümüzde taşıdığımız bir ‘ifade’ değil.
Sorumuza geri dönelim: İnsanlar neden gülümsemelerini fotoğraflara taşımadı?
Buradan sonrasında basitten karmaşığa doğru ilerliyor olacağız.
Fotoğraf süresinin uzun olması, çoğu kişinin gösterdiği ilk sebep oluyor. Fakat…
Fotoğrafın çekilme süresi 1850’lere kadar birkaç saniyeye düşmüştü bile. Bunun öncesinde uzun süreler boyunca gülümsemek zorlamış olabilir.
Fakat bu, o kadar köklü bir sorun olsaydı, dediğimiz gibi 1850’lerde bu durum aşılmış olurdu.
Yaygın olarak inanılan ikinci sebep ise o dönemlerde dişlerin gösterilmek istenmemiş olması
1800’lerde elbette herkes kir içinde geziyordu demiyoruz. Fakat hijyen anlayışı günümüzden oldukça farklıydı. Bu sebeple çoğu kişinin dişleri pek de estetik görünmüyordu.
Peki bu, gülümsemelerini engelliyor muydu?
Hayır elbette. Fakat bu durumun yaygın olması toplumda hoş görüldüğü anlamına gelmiyor. Açık alanlarda sesli ve dişleri gösterecek şekilde gülmek hoş görülmüyordu.
Ama hepimizin bildiği üzere, dişlerimizi göstermeden de gayet net bir şekilde gülebiliriz.
Peki o zaman neydi gülmeyi engelleyen bu sebep?
Bu soruya net bir şekilde cevap veremeyiz fakat en büyük ihtimali sizlerle paylaşalım.
Cevabın, geleneklerde ve alışkanlıklarda olduğu düşünülüyor
Günümüzde, anında fotoğraf çekebilen telefonlarımız var. Bu sayede istediğimiz anı istediğimiz şekilde yakalayabiliyoruz.
Tek düşüncemiz hafıza oluyor fakat o da yedeklemeler gibi çözümlerle halledilebiliyor.
Fakat eski dönemlerdeki fotoğraf anlayışı çok farklıydı
Bu zamanlarda fotoğraf, şanslı (zengin) olanların ulaşabildiği bir imkândı. Ek olarak; çekilen bu fotoğraflar, hatırlanması istenen kişiler için bir anıt niteliği taşıyordu.
Belki de hayatınız boyunca sadece bir kez elde edebileceğiniz bu imkânı da o zamanlarda gülerek harcamak istemezdiniz.
Çünkü portre çizimleriyle aynı anlayış hâkimdi
Yani olabildiğince ciddi ve güzel görünmeye çalışırdı çoğu kişi. Özellikle de tarihi açıdan önemli kişiliklerin portrelerinde bunu görebilirsiniz. Varlıklı aile üyelerinde de bu tutum vardı.
Yani bir bakıma kendilerini ölümsüzleştirmiş oluyorlardı.
Son olarak toplum içinde gülmenin genel olarak pek de hoş karşılanmadığını söyleyebiliriz
Bunu yanlış anlamayın. Zira günümüzde bile toplum içinde sesli kahkahalar atmak pek de hoş karşılanmayabiliyor, ki her ülkede bu böyle.
Sadece önceki zamanlarda bu durum daha yaygın ve köklüydü. Öyle ki çok fazla gülen kişiler zihinsel rahatsızlıklarla bağdaştırıldığı için çoğu kişi böyle bir izlenim yaratmamaya çalışıyordu.
Tüm bunlar, insanların fotoğraflarda çoğunlukla gülmemesini açıklıyor.
Aslında bahsettiğimiz 1800’lü yıllarda da gülümseyen kişilerin fotoğrafları var.
Sadece büyük fotoğraf stüdyoları insanları belli bir şekilde durmaları için yönlendirdiğinden standart oymuş gibi görünüyor. Burada da alışkanlıkların etkisini görüyoruz.
Örnek olarak üstteki fotoğrafa bakabilirsiniz.
Gülümsemelerin yakalandığı fotoğrafları ne zaman gördük?
Yaygın olarak baktığımızda kabaca 1900’lerden itibaren 1910’lara, 20’lere ve bu şekilde gerisine gidildiğinde, zaman içinde fotoğraflarda gülmenin yaygınlaşması göze çarpıyor.
Burada konumuzu, Kodak şirketinin kurucusuna, George Eastman’a bağlıyoruz.
- Eastman Kodak'ın Brownie makineleriyle her erkek veya kız çocuğu güzel fotoğraflar çekebilir (1900)
Şirketin elde taşınabilir fotoğraf makinelerini (ilki 1888’de) üretmesinin ardından insanların lüks olarak gördüğü bu deneyim halk içinde yaygınlaştı.
Zaman içinde bu alanda yaşanan gelişmeler ve makinelerin daha ulaşılabilir olması, amatör fotoğrafçı sayısını da artırdı
Bu sayede “hayatım boyunca çekeceğim tek fotoğrafım bu olacak” anlayışı da yavaşça ortadan kalktı ve insanların gülmeme konusundaki endişeleri de fotoğraflardan görülebileceği üzere silinmeye başladı.
Birkaç ilginç bilgi daha:
- Ölülerle fotoğraf çektirerek onların hatırasını yaşatma geleneği daguerreotype zamanlarında oldukça yaygındı.
- En başta (1827’de) Joseph Nicéphore Niépce’nin ‘güneş çizimi’ yöntemi vardı. Bu yöntemle altta görebileceğiniz görsel elde edildi ve bunun için yaklaşık 8 saat gerekti. Yöntemin orijinal adı ise heliograph
- Louis Jacques Mande Daguerre ise 1839’da fotoğrafları kalıcı hâle getiren Daguerreotype tekniğini buldu.
- Frederick Scott Archer ise 1851 yılında ortaya çıkardığı wet-plate collodion yöntemiyle fotoğraf çekime süresini, duruma göre saniyelerle dakikalar arasına indirgemeyi başardı.
- Portre çizimi yapanlar, konu ölüler olduğunda iki kat ödeme istediği için de insanlar fotoğrafa daha çok yöneliyordu.
- Günümüzde insanların gülüyormuş gibi görünmesi için "cheese (peynir)" denmeleri istenir.
- Önceki zamanlarda güzellik standartlarının da etkisiyle dudağın daha küçük görünmesi için prune (kuru erik) denilmesi istenirmiş.
- Türkiye'nin fotoğraf geçmişine bakıldığında ise Osmanlı'da açılan ilk fotoğraf stüdyosunun, Daguerre'in bizzat öğrencisi olan Mösyo Compa tarafından açıldığı düşünülüyor.
- Zira stüdyosu, 1842 yılında Beyoğlu'nda açıldı.
Düşüncelerinizi yorum kısmında paylaşabilirsiniz.