Kullanılsın kullanılmasın hayatımıza yer etmiş kelimelerin kökenlerini öğrenince "Neymiş, ne olmuş?" diyebilirsiniz.
Fransızca, Arapça, Farsça, İngilizce gibi pek çok dilden beslenip güçlenmiş dilimize eğer merakınız varsa bu bilgiler ile ortamlara etkili bir giriş yapabilirsiniz.
Kelime: Bir veya birkaç heceden oluşan, anlamlı ses birliği; söz, sözcük, lügat
[VIAIMAGE][IMAGE:/images/editor/default/0004/17/e2d713e3e0560031942a836c6323b82e45572553.jpeg][/IMAGE][VIA:Kelime Müzesi / Ankara ][/VIA][/VIAIMAGE]
Kelime; Arapçada yara, iz demek. Lafız ise insanın çıkardığı ses. Eğer lafız bir anlam içeriyorsa ve karşıdakinde bir iz bırakıyorsa da bu kelime olur. Yani kelime, iz bırakmak ve yara açmak anlamına da gelir.
Etimoloji: Bir dildeki kelimelerin kaynağını gösteren, ne zaman ortaya çıktıklarını, nereden geldiklerini, hangi evrelerden geçtiklerini araştıran, kelimelerin hem biçim hem anlam tarihini ele alan dil bilimi dalı; kök bilgisi
Türkçesi “köken bilimi” olan etimoloji, Yunanca bir kelime. “Bir şeyin aslı” anlamını taşıyan “etymon” ile söz, bilim anlamındaki “logos” kelimelerinin birleşimi ile ortaya çıkar. Arapçada ise etimoloji “yarıp bakma” demek.
İsot: Kırmızı, acı biber
Çok ısınmış anlamındaki sıcak kelimesi, Eski Türkçedeki “ısığ” sözcüğünden gelir. Sıcakdam (hamam), sıcaklık ve sıcaklamak gibi bazı kelimelerin de kökü ısığdır.
“İsot kelimesinin sıcakla ne alakası var?” diyorsanız da hemen açıklayalım. Isığ köküne gelen “ot” kelimesi birleşerek “isot” olmuş.
Konu sıcaktan açılmışken “sıtma” kelimesine de değinelim. “Anofel türü sivrisineğin sokmasıyla insandan insana bulaşan, titreme, ateş ve ter nöbetleriyle kendini gösteren bir hastalık; ısıtma” anlamına gelen sıtmanın kökeninde de ısığ var.
Müzik: Birtakım duygu ve düşünceleri belli kurallar çerçevesinde uyumlu seslerle anlatma sanatı; musiki
[GIPHY:WZBCbohBMjsgO92RMq][/GIPHY]
Müzik, dilimize Fransızca “musique” kelimesinden girmiş. Fransızcaya ise Eski Yunancadan.
Yunan mitolojisindeki dokuz kardeş olan tanrıçaların adı “Mousa (Müz)” idi ve ilham perisi olarak bilinirdi. İlham perisi İngilizceye “muse” olarak geçince de iş bize gelinceye kadar müzik oldu diyebiliriz.
Test: Bir kimsenin, bir topluluğun doğal veya sonradan kazanılmış yeteneklerini, bilgi ve becerilerini ölçmeye yarayan sınama
Dilimize İngilizceden girmiş olsa da aslında test kelimesinin kökeni Latince. Latincede “kâse, saksı” demek. Eski zamanlarda gümüş ve altın analizi için kullanılan kâselere ise “test” deniyordu.
Sıfırı tüketmek: Gücü kalmamak, yoksul duruma gelmek, yoksullaşmak, ölmek
İçinde sıfır geçse de aslında bildiğimiz 0 (sıfır) ile alakası yok. Arapçada nefes, soluk anlamına gelen “zafir” sözcüğü halk arasında değişe değişe “sıfır” hâlini almış. Böylelikle aslında nefes, oluyor nefesi tüketmek; soluk oluyor, soluğu kesilmek.
Küplere binmek: Çok öfkelenmek
[GIPHY:o3Y6wCwkF0MgceuBq7][/GIPHY]
Yine gerçek anlamından başka bir anlama kayan deyim var sırada. Eskiden evlerde üzüm ve su ile fıçılar doldurulur ve sirke yapılırdı, ağzı da temiz bezle kapanırdı. Mayalanmanın durması ve havadan düşen sirke mayaları ile de sirke suyu köpürür, fıçıdan taşardı. O zamanlar buna da “küpe binmek” denirdi. Bu binmek, bildiğiniz “binmek” kelimesi değil. “Kıvamını bulmak” anlamında kullanılırdı.
Darısı başına: Bir başarı, bir mutluluk başkası için istendiğinde söylenen bir söz
[VIAIMAGE][IMAGE:/images/editor/default/0004/17/7843fe5420c4cb4080b3c048ae7af8a1ce04d041.jpeg][/IMAGE][VIA:Yapay zekâ aracı Leonardo Ai ile oluşturulmuştur.][/VIA][/VIAIMAGE]
Zamanında düğünlerde gelinin başına şeker, darı veya buğday atılırdı. Evlilik çağındakilere “darısı başına” denmesinin kökeni de buna dayanıyor.
Barbar: Uygarlaşmamış (kavim, topluluk), ilkel olan (şey), kaba ve kırıcı olan
[GIPHY:venoMYfMEzv4xrE027][/GIPHY]
Barbar kelimesi Fransızca “barbare: yabancı, vahşi” sözünden dilimize geçmiş. Fransızcaya da Latinceden. Ama bu kelimenin asıl kökeni Eski Yunancada kullanılan “bárbaros”tan geliyor.
Eski Yunanlar, Yunan olmayan ve anlaşılmayan bir dil kullananlar için bu kelimeyi söylerlerdi. Medeni bulmadıkları Lidyalıların bar bar konuşmasını nitelendirdikleri bu kelime, daha sonra Yunan olmayan herkes için kullanılmaya başlandı.
Barbar kelimesi sadece Yunanlılar değil pek çok medeniyetler tarafından da kullanıldı. Slavlar, kendi dillerini bilmedikleri kişilere kendi dillerinde barbar anlamına gelen “nemets” derlerdi. İskender, Persler için kullanırken Roma İmparatorluğu döneminde de Romalı olmayanlar için söylendi. Daha sonrasında Hristiyan olmayanlar için de kullanıldı. Rönesans İtalyası’nda İtalyan olmayanlar için de barbar kelimesi telaffuz edildi.
Lacivert: Mor ve mavinin karışımından ortaya çıkan renk
Laciverdî: Lacivert renkli
Laciverdî, Farsça bir kelime olup Farsçaya da Sanskritçeden geçmiş. Sanskritçe dilinde ise bu kelime, “kral” ve “pay, rızık” sözcüklerinden birleşmiş. “Kralın payı” anlamına gelen lacivert, aslında 20. yüzyılın başlarına kadar laciverdî olarak kullanılsa da sonradan değişmiş.
Anlamının yanı sıra lacivert kelimesinin ilginç bir hikâyesi de var. Binlerce yıl önce Afganistan çevresinde parlak ve hoş görünümlü bir taş bulunuyor. Gece rengindeki taş da dönemin yönetimi tarafından değerli kabul ediliyor ve çeşitli takılarda kullanılıyor.
Önce Orta Doğu, sonrasında Mısır’a, oradan da birçok yere yayılan taş, Firavunlar tarafından süs olarak kabul edilip kadınlar tarafından da göz farı olarak kullanılmış.
Toz hâline getirip sütle karıştırılıp yaralara sürülen lacivert taşı, Antik Yunan döneminde “mavinin taşı, gökyüzünün taşı” olarak isimlendirilmiş.
Lacivert; sonsuzluğu, verimliliği ve otoriteyi simgelemesi sebebiyle de birçok milletin bayrağında kendine yer bulmuş bir renk.
Bordo: Mor ve kırmızı karışımından ortaya çıkan renk, şarap tortusunun rengi
[GIPHY:U4rfMU8V7E2BW4xgnX][/GIPHY]
Bordo ile de renk ismi kökenlerine devam edelim. Bordo kelimesi, dilimize Fransızcadan geçmiş. Renk, adını Fransa’daki “Bordeaux” şehrinden alıyor. Şehir, lezzetli üzümlerin ve dünyanın en kaliteli şarapları ile biliniyor. Ancak şarapların renginden dolayı verilen “bordo” ismi ise şaraplardan daha ünlü oluyor.
Alarm: Bir uyarıyı, bir tehlikeyi bildirmek için verilen işaret
[GIPHY:asqHhrOIdK7YZOWJIv][/GIPHY]
Alarm deyince aklınıza sadece sabahları çalan telefonunuz ya da saatiniz geliyorsa gelin kelimenin kökeni beraber bakalım. Alarm kelimesi de Fransızcadan dilimize geçiyor. Fransızca alarme (silaha çağrı, her çeşit uyarı), İtalyancada all’arme (silahlara!-silah başına) deyiminden türüyor.
Asıl kökene bakıldığında ise Latince “arma (silah)” kelimesine gidiliyor. Alarm kelimesi 15, yüzyılda “korkulu, sürpriz hâli”, 16. yüzyılda “tehlike çağrısı”, 17. yüzyılda ise “saat gongu” olarak kullanılıyor.
Sabahları artık işbaşı değil silah başı gibi düşünerek kalkabilirsiniz. Belki daha uyandırıcı bir etki yaratır.
Mıknatıs: Demiri ve daha başka bazı metalleri çeken demir oksit; demirkapan
[GIPHY:A51ErUUNXd9MDDAvNl][/GIPHY]
Mıknatıs kelimesinin Manisa ilimize ismini verdiğini söylesek! Eminiz Manisalılar hariç pek çok kimse bunu bilmiyordu. O zaman anlatalım.
Arapça ve Farsça, miḳnāṭīs olarak kullanılan mıknatıs, Eski Yunanca “Magnesia taşı” olarak isimlendiriliyordu. Çünkü mıknatıs, Yunan şehri Magnesia’dan çıkarılıyordu ve kelime, “zenginlik” anlamı taşıyordu.
Magnesia’da yaşayan bir grup insanın Manisa’ya göç etmesi ve şehrin Magnesialıların yaşadığı yer olarak bilinmesine neden oldu. O günden sonra da şehir; önce Magnesia olarak bilindi, sonra da Manisa olarak değişti.
Sizin en çok şaşırdığınız köken bilgisi hangisi oldu? Yorumlarda belirtirken merak ettiğiniz kelimeler varsa da eklemeyi unutmayın. Etimoloji içeriklerimiz devam edecek.